1 Ekim 2007 Pazartesi

eğlence

atilla eiscafe-bar-restaurant
565 35 23
Konaklı
best ali baba restaurant cafe&bar
514 31 86
Oba
blue angel bar
517 19 77
Avsallar
cafe şal
517 29 46
Avsallar
caprise bar
517 40 50
Avsallar
delphin bar
517 26 75
Avsallar
happy land eğlence merkezi
513 85 45
Merkez
karma kafe
511 70 28
Merkez
la bomonti cafe
519 37 37
Merkez
mambo cafe bar restaurant
519 35 74
Merkez
melani cafe & bar restaurant
514 35 29
Oba
rainbow cafe & bar
Avsallar
cafe - bar - disko
ünal cafe
526 21 52
Mahmutlar
vitamin cafe
519 06 86
Merkez

yeme-içme

Red Tower Brewery
Alanya-Merkez
Telefon :
(+90 242) 513 66 64
Faks:
(+90 242) 511 19 39

Lila Balık Evi
Alanya-Merkez
Telefon :
+90 242 511 0453
Faks:
+90 242 511 0493

Summer Garden
Alanya-Konaklı
Telefon :
+90 242 565 0059
Faks:
+90 242 565 1966

konaklama

apart oteller
Kleopatra İkiz Otel
Adresi
Kızlarpınarı mah. Atatürk cad. Belen sok. No : 3 Posta kodu : 07400 Alanya - Antalya
Telefonu
+ 90 242 513 31 55
Faks
+ 90 242 513 22 33

Alaya Apart Otel
Telefon :
+90 242 513 3755
Faks:
+90 242 513 4092

tatil köyleri
CLUB OASIS
Adresi
Konaklı Mevkii 07400 Alanya / Antalya

Green Hill HVI
Telefon :
+90 242 565 1740
Faks:
+90 242 565 1534


5 yıldızlı oteller
GALERI HOTEL
Adresi
Alara Turizm Center Okurcalar - Alanya, 07415 ANTALYA / TURKEY
Telefonu
+90 242 527 45 00
Faks
+90 242 527 47 22

GRAND KAPTAN HOTEL
Adresi
Obaköy Göl Mevkii 07460 Alanya / Antalya
Telefonu
+90 (0242) 514 01 01
Faks
+90 (0242) 514 00 92

SERAPSU BEACH RESORT
Adresi
Konaklı Beldesi Alanya - ANTALYA
Telefonu
+90 242 565 14 76
Faks
+90 242 565 16 26


4 yıldızlı oteller
AKDENIZ MISTRAL HOTEL
Adresi
Okurcalar Mevkii Alanya / Antalya
Telefonu
+90 (0242) 527 48 03
Faks
+90 (0242) 527 48 06

CLUB HOTEL LONICERA
Adresi
Fuğla Koyu / İncekum ALANYA/ ANTALYA
Telefonu
90 242 517 14 59
Faks
90 242 517 18 02

CLUB PARK CONTI
Adresi
Alara River Tourism Center Alanya / Antalya
Telefonu
+90 (0242) 527 45 33
Faks
+90 (0242) 527 45 36


3 yıldız ve altı oteller
HOTEL HERMES KLEOPATRA BEACH
Adresi
Atatürk Cad.Meteoroloji Sok.No:4 07400 Alanya / Antalya
Telefonu
+90 (0242) 513 40 10

KLEOPATRA BEACH HOTEL
Adresi
Atatürk Cad.Eski Otagar Girişi Alanya / Antalya
Telefonu
+90 (0242) 513 72 94
Faks
+90 (0242) 513 80 96

Toroslar

Alanya, Akdeniz kıyısındadır ama sırtını Batı Toroslar’a dayamıştır. Toros dağları, Alanya’da yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır. Yaz aylarında yaylaya çıkmak ve yazı yaylada geçirmek bin yıllık yörük Türkmen kültürüdür. Geçen yüzyıla kadar köyler baharla birlikte boşalır ve yaylalara çıkılırdı. Toros dağlarının yüksekliği 1000 metreyi aşan düzlüklerinde keçi kılından yapılmış çadırlar kurulur, bir yandan sürüler otlatılırken bir yandan da peynir ve yağ üretilir, halı ve kilim dokunurdu. Yayla kültürü günümüzde çadırların yerini alan lüks konutlarda serin bir hafta sonu tatili geçirmek için sürmektedir.

Çam ve sedir ağaçlarıyla kaplı ormanları, derin vadileri, bulutların içine giren zirveleri ve zirvelerden taşıp gelen akarsuları ile Toroslar, doğanın eşsiz güzelliklerini saklar. Günümüzde yaylalar, yerli ve yabancı turistlerin de uğrak yeri olmuştur; günübirlik piknik alanlarında eski Türkmen gelenekleri yaşatılmaktadır.

DİM ÇAYI
Toroslar’dan gelerek Alanya’nın doğusundan Akdeniz’e dökülen Dim Çayı’nın kıyıdan 15 kilometre kadar uzaktaki kıyılarında piknik yerleri vardır. Ulu çınarların altındaki kır lokantalarında masalar yaz aylarında çayın içine kurulur. Konuklar çıplak ayakları ile suların içinde oturur. Ayrıca su kıyısına yakın yamaçlarda ve su kıyısında da ahşap teraslarda minderlerle otantik yer sofraları kurulur. Bazı lokantalarda masalar salların üzerindedir. Ormanlarla kaplı vadi, yaz günlerinde bile serindir. Bu bölgede tercih edilen yemek alabalıktır. Alabalıklar, lokanta bahçelerindeki havuzlarda bulundurulur. Tava, ızgara ya da fırında güveç olarak pişirilir. Bölgede dağ bisikleti ve trekking için uygun güzergahlar vardır.

OBA ÇAYI
Oba Çayı, Toroslar’dan gelerek Dim Çayı’nın birkaç kilometre batısından Akdeniz’e dökülür. Çayın çıktığı Kadıpınarı mevkiinde su kenarında piknik alanları vardır. Çam ve çınar ağaçlarının gölgesi her zaman serindir. Alanya’nın tarih öncesi çağlardaki ilk yerleşimine ev sahipliği yapan Kadıini Mağarası da buradadır. Herhangi bir düzenleme yapılmadığı için mağaraya girmek güvenlik açısından sakıncalıdır. Kadıpınarı’ndaki kır lokantalarında alabalık tercih edilen yemektir.

TÜRBELİNAS YAYLASI
Kentin kuzeydoğusundadır. Toroslar’ın iç kısmına doğru yaklaşık 1 saatlik otomobil yolculuğu ile çıkılır. Bölgeye jeep konvoyları ile safari turları da düzenlenir. Yol virajlı fakat asfalttır. Türbenilas yaylasında ulu çınarlardan birinin altında müşterisini tıraş eden bir berber görebilir, isterseniz siz de sokak ortasında tıraş olabilirsiniz. İçecek şişelerinin buzdolabı yerine çeşme yalağındaki suyun içine yatırıldığına ve buz gibi soğuduğuna tanık olabilirsiniz. Soluduğunuz havadaki saf oksijeni akciğerlerinizde hissedebilir ve hemen o an uzun bir yürüyüş yapmak isteyebilirsiniz. Yayla lokantalarından vereceğiniz yemek siparişi, tereyağı ve domates salçası ile tencerede pişirilen ve suyuna ekmek banılan “köy tavuğu” olmalıdır. Türbenilas’tan birkaç kilometre önce Gedevet yaylası vardır. Bölgedeki öteki yaylaları arasında Pınarbaşı, Türktaş, Gökbel, Söbüçimen, Mahmutseydi sayılabilir.

SÖĞÜT YAYLASI
Alanya’nın doğusundaki Demirtaş nahiyesinden Toros dağlarının iç kısımlarına doğru Demirtaş Çayı’nın kıyısından narenciye bahçeleri, seralar, maki bitkileri ve çağ ağaçları arasında stabilize bir yoldan çıkılır. 30. kilometrede Kaş, 35. kilometrede Sapadere, 40. kilometrede Tokar, 50. kilometrede Söğüt yaylası vardır. Yayla köylerinde kır kahveleri ve kır lokantaları bulunur.

DEREKÖY YAYLASI
Alanya’nın kuzeyinde Kargı Çayı’nın aktığı vadinin yamaçlarında bir yayla köyüdür. Çam ağaçları ve sebze-meyve bahçeleri arasında kurulmuştur. 30 kilometrelik asfalt yoldan çıkılır. Orman piknik ve yürüyüş yapmak için uygundur. Köy bakkalından alışveriş yapılabilir, köy kahvesinde demli bir çay içilebilir. Et yemekleri sunan kır lokantaları da vardır.

Mağaralar

Alanya için bir mağaralar kenti dense yeridir. Kara ve deniz mağaralarının gizemli dünyasını Alanya’da keşfedebilirsiniz. Milyonlarca yıl öncesinde varolan kara mağaralarında on binlerce yılda oluşmuş sarkıt ve dikitlerin büyülü dünyasında gezerken yeni sarkıt ve dikitlerin oluşumuna da tanık olabilirsiniz. Bu tanıklık, mağara içindeki aydınlatmanın yarattığı dekorla sizi fantastik bir sinema filminin içine sürükleyecektir.

Alanya’nın dünyaca ünlü mağarası Damlataş’tır. Damlataş’ın havası astım hastalıklarını iyileştirici özelliktedir ve doktorlar tedavi için astım hastalarına mağarada oturma kürü uygular. Henüz ziyarete açık olmayan Kadıini Mağarası ise 20 bin yıl önceki insanların Alanya’daki ilk evidir... Yarımadanın altındaki deniz mağaraları da tarihin eski çağlarından gelen efsanelere ev sahipliği yapar.

DAMLATAŞ MAĞARASI
Damlataş Mağarası, 1948 yılında liman inşaatında kullanılacak taş için ocak açılması sırasında bulundu. Mağara, tarihi yarımadanın batı kıyısındadır. Mağaranın giriş kısmında 50 metrelik bir geçit vardır. Yüksekliği 15 metreyi bulan geçitten sonra silindirik bir boşluğa gelinir. Buradan mağaranın tabanına inilir. Yarı kriztalize kalker içinde bulunan mağaranın sarkıt ve dikitleri 15 bin yılda oluşmuştur. Mağaraya, sarkıtlardan damlamaya devam eden su damlaları nedeniyle Damlataş adı verilmiştir. Mağara, büyüleyici güzelliğinin yanı sıra astım hastalarına iyi gelen havasıyla da ünlüdür. Doktor kontrolünde mağarada belli bir süre oturarak 21 günlük tedavi kürü uygulayan hastalar vardır. Mağaranın havası yaz kış değişmez; sıcaklık 22 santigrat derece, rutubet yüzde 95, sabit basınç 760 mm’dir. Mağaranın havasında yüzde 71 azot, yüzde 20.5 oksijen, onbinde 2,5 karbondioksit ve bir miktar radyoaktivite ile iyonlar bulunmaktadır. Mağaraya giriş ücretlidir. Çevresinde küçük bir çarşı vardır, önü ise plajdır.

DİM MAĞARASI
Alanya’nın 12 kilometre doğusunda, 1.649 metre yüksekliğindeki Cebel-i Reis dağının yamacındadır. Mağaranın denizden yüksekliği 232 metredir. 1998 yılında ziyarete açılmıştır, Türkiye’nin ziyarete açılan ikinci büyük mağarasıdır. 1 milyon yıl yaşında olduğu tahmin edilmektedir. İki ayrı koldan dağın içinde ilerleyen mağaranın kollarından biri 50 diğeri 360 metredir. Sarkıt ve dikitlerden oluşan mağaranın dip kısmında küçük bir göl vardır. Merdivenlerle inilip çıkılan mağaranın içindeki ortam fantastik film dekorlarını andırmaktadır. Mağara gezisinden sonra yamaçtan yürüyerek aşağıdaki Dim Çayı vadisine gidilebilir. Aynı şekilde Dim Çayı kenarındaki piknik yerlerinden de mağaraya tırmanma yürüyüşü yapılabilir. Mağaranın bulunduğu yamaçtan Alanya Kalesi’nin panoramik görüntüsü vardır. Mağaraya, kent merkezinden dolmuş seferleri yapmaktadır. Giriş ücretlidir.

KADIİNİ MAĞARASI
Alanya’nın 15 kilometre kuzeydoğusunda Çatak mevkiindedir. Kent merkezindeki Damlataş mağarasından üç kat büyük sarkıt ve dikitleri vardır. 1957 yılında uzmanların mağarada yaptıkları araştırma sırasında insan iskeleti ve fosil kalıntıları bulunmuştur. Kalıntıların 20 bin öncesine ait olduğu saptanmış ve Alanya’daki ilk yerleşimin burada olduğu belirlenmiştir. Mağaranın bulunduğu bölgede piknik alanları vardır. Mağara henüz ziyarete açılmamıştır.

HASBAHÇE MAĞARASI
Kent merkezine dört kilometre uzakta Hasbahçe Mahallesi’nde İnişdibi mevkiindedir. Damlataş Mağarası’ndan dört kat kadar daha büyüktür. Henüz ziyarete açılmadığı gibi oluşumu hakkında da bilimsel bir çalışma yapılmamıştır. İçindeki havanın serinliği nedeniyle bir dönem narenciye ürünleri depolamak için kullanılan mağara gezenlerin anlatımına göre sarkıt ve dikitlerle süslüdür.

KORSANLAR MAĞARASI
Alanya Kalesi’nin bulunduğu tarihi yarımadanın altında bir deniz mağarasıdır. Teknelerle gidilir. Yarımada çevresindeki tekne turlarında ilk mağaradır. 10 metre genişliğinde ve altı metre yüksekliğinde ağzı vardır. Küçük teknelerle mağaranın içine girilebilir. Tekne gezisi sırasında yüzerek de mağaraya girilir. Bir söylenceye göre mağaranın içinden kaleye çıkan gizli bir yol vardır ve antik çağın korsanları ganimetlerini bu yoldan yukarı çıkarır. Deniz dibindeki kayaların görüntüsü, mağaraya ayrı bir gizem katmaktadır.

AŞIKLAR MAĞARASI
Tarihi yarımadanın, denize yakın yamacında iki girişli bir mağaradır. Cilvarda burnuna doğru teknenin kayalıklara yanaşmasından sonra kayalara tırmanılarak çıkılır. Birkaç adımda mağaranın alçak girişine gelinir. 75 metre uzunluğundadır. Alçak tavanı nedeniyle mağaranın içinde zaman zaman eğilerek yürünür. Mağaranın, Damlataş tarafındaki ağzı, denizden sekiz metre kadar yüksektedir ve buradan denize atlanır. Bu sırada tekne Cilvarda burnunu dönüp gelmiş olur ve mağaradan atlayanları denizden toplayıp yoluna devam eder. Ancak denize atlamaktan son anda vazgeçenler olabilir. Fakat kayalıklara tutunarak aşağıya inmek çok daha zordur. Yapılacak iş burnunu tıkayıp kuvvetli bir çığlık eşliğinde çivileme atlayış yapmaktır. Söylenceye göre antik çağın korsanları bu mağarada ganimetlerini ve esir kızları saklamıştır. Mağaranın Aşıklar adını kimseye görünmeden baş başa kalmak isteyen aşıklardan aldığı sanılmaktadır.

FOSFORLU MAĞARA
Tarihi yarımadanın Damlataş tarafındaki yamacında bir deniz mağarasıdır. Küçük tekneler mağaranın içine girebilir. Mağaranın jeolojik yapısından kaynaklanan zemini, geceleri ay ışığının yansıması nedeniyle fosfor gibi parlamaktadır. Parıltı gündüzleri de fark edilmektedir. Gezi tekneleri, Fosforlu Mağara’nın önünde de kısa yüzme molaları vermektedir.

Antik Kentler

Alanya’nın doğu batı ekseninde birçok antik kent kalıntısı vardır. Bir kısmı kıyıda, bir kısmı sarp yamaçlarda kurulmuş kentler Pamfilya ile Kilikya bölgesi kentleridir. Kalıntılar, bölgelerin karakteristik özelliklerini yansıtır. Alanya Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen taştan yontulmuş kül kutuları Kilikya bölgesinin ölü gömme kültürünü yansıtır. Ören yeri olarak koruma altında tutulan ve bazılarında kazı çalışmaları devam eden antik kentlere giriş ücretsizdir. Çevredeki kalıntıları gezmek isteyenlerin, taşlık arazide ve yaban otlarına arasında bazen uzun yürüyüşler yapacaklarını dikkate alarak ayakkabı seçmelerinde ve yaz günlerinde yanlarında su bulundurmalarında yarar vardır.

COLYBRASSUS
Alanya’nın 30 kilometre kadar kuzeybatısında ve Toroslar’da Roma döneminden kalma bir kenttir. Çevreye dağılmış durumdaki çok sayıda yazıt, kent tarihine ilişkin önemli bilgiler içermekle birlikte ayrıntılar henüz gün ışığına çıkmamıştır. Günümüze kadar ayakta kalan kalıntılar arasında köşe başlığı İon tarzında tapınak, nekropoldeki lahitler ve bir kayaya oyulmuş mezar sayılabilir. Kaya mezarın cephesi anıtsal bir görüntüdedir. Tek mekandan oluşan mezar odasına 18 basamaklı bir merdivenle çıkılır ve girişin üstü basık kemer şeklinde yontularak içi Medusa başı ile süslenmiştir. Kemerin iki yanı ise kartal motiflidir. Kentte ayrıca odeon, kuleli kent duvarları, eksedra, konut kalıntılarından örnekler görülebilir. Ören yeri ücretsiz gezilmektedir. Antik kentin bir adı da Ayasofya’dır.

HAMAXIA
Alanya’ya 12 kilometre uzaktadır. Antik çağda Pamfilya bölgesi içindeki kent için dönemin coğrafyacısı Strabon, gemi yapımında kullanılan sedir ağaçlarının bol olduğunu yazar. Kentin, Roma öncesi yerleşime açıldığı sanılmaktadır. Dağlık arazideki kentin en tepe noktasında rektogonal taşlardan yapılmış bir kulenin varlığı söz konusudur. Hellenistik dönemin özelliklerini de taşıyan kentin önemli kalıntıları arasında önünde havuzu ile antik bir çeşme vardır. Yarım daire planlı, oturma sıraları halen ayakta duran ve yazıtlarla donatılmış geniş bir eksedra, dini yapı kompeksi ve nekropol kentin öteki kalıntıları arasında sayılabilir. Kentte bulunan yazıtlardan birinde haberci tanrı Hermes’in sembolü Kaduceus’un işlenmiş olması, Hermes adına bir tapınağın varlığının göstermektedir. Kent, İsa’dan sonra 2. ve 3. yüzyıllarda Korakesion’a (Alanya) bağlı olarak varlığını sürdüren küçük yerleşimdir. Ören yerine giriş ücretsizdir. Kentin deniz tarafına bakan yamacından Alanya manzarası çok güzeldir. Akdeniz’de pusun olmadığı havada 100 kilometreden uzun kıyı yşeridinde Gazipaşa’dan Manavgat’a kadar uzanan bölgeyi seyretmek olasıdır.

SYEDRA
Alanya’nın 20 kilometre doğusundadır. Alanya Müzesi’nin yaptığı kazı çalışmaları sonunda kent tarihinin İsa’dan önce 7. yüzyıla kadar uzandığı sanılmaktadır. Varlığını 13. yüzyıla kadar sürdüren kente, halen ayakta olan anıtsal kapıdan girilmektedir. Kentin çevresi surlarla çevrilidir. Doğal su kaynaklarından beslenen ve içi sıvalı su sarnıçları antik çağdan günümüze kalan yapılar arasındadır. Kent içindeki bir mağarada kayaya oyulmuş, nişin çevresi freskolarla süslü bölümün dinsel amaçla kullanıldığı saptanmıştır. Mağara, vaftiz mağarası adıyla anılmaktadır. Kentin doğusunda görkemli bir hamam kalıntısı vardır. Hamamın zemininde yer yer mozaik süslemeler görülmektedir. Geniş bir alana yayılan kentin güneydoğusunda 10 metre genişliğinde 250 metre uzunluğunda sütunlu cadde uzanmaktadır. Caddenin kuzeyinin gölge sağlamak için sütunların taşıdığı ahşap bir çatı ile kaplı olduğu, güneyinin ise taş döşemeli açık yol şeklinde düzenlendiği anlaşılmıştır. Sportif oyun ve yarışmalarla ilgili bilgiler içeren çok sayıda yazıt kalıntısından kentin antik çağın bölgedeki önemli spor merkezlerinden biri olduğunu göstermektedir. Kentin öteki mekanları arasında tapınak, tiyatro, akropol, nekropol, agora ve konut kalıntıları sayılabilir. Roma İmparatoru Septimus Severus’un İsa’dan sonra 194 yılında kente gönderdiği teşekkür mektubundan hazırlanan yazıt Alanya Müzesi’nde sergilenmektedir. İmparator, kente saldıran haydutlar ve dinsizlere karşı direnen Syedra halkını kutlamaktadır. Ören yerine giriş ücretsizdir. Karayolunun bittiği yerden sonra 1 kilometre kadar yürümek gerekir. Makiliklerle kaplı arazide tepeye doğru çıkıldıkça Akdeniz ve Alanya kalesi tüm güzelliği ile kendini gösterir.

LAERTES
Alanya’nın 25 kilometre doğusunda Toroslar’da bir vadi ağzında yükselen yamacın eteğinde kuruludur. Kent, antik çağda Dağlık Kilikya olarak bilinen bölgenin içindedir. İç kesimde olmasına karşın kentin limanı da vardır. Laertes’te bulunan İsa’dan önce 7. yüzyıla ait ve üç yanı Fenike dilindeki yazıt, Alanya Müzesi’nde sergilenmektedir. Kentten günümüze kalan ve Roma dönemine ait kalıntılar arasında gözetleme kuleleri, halkın agorada sohbet için kullandığı yarım daire biçiminde oturma birimi, İmparatorlar caddesi, odeon veya tiyatro; Zeus, Apollon ve Sezar adına yapılmış tapınaklar, agora, hamam ve nekropol sayılabilir. Kent İsa’dan sonra 1. yüzyıldan 3. yüzyıla kadar en parlak dönemini yaşamıştır. Kazılar sırasında bulunan ve Alanya Müzesi’nde sergilenen bir askere ait diploma, geçmişteki yaşama ışık tutacak niteliktedir. İsa’dan sonra 138 yılına ait Pamfilya Valisi’nin adının geçtiği belgede Suriyeli bir asker 25 yıllık şerefli hizmetlerinden sonra terhis edilmekte ve kendisine Roma vatandaşlığı ile Pamfilyalı bir kadınla evlenme hakkı verilmektedir. Ören yeri ücretsiz gezilmektedir.

IOTAPE
Alanya’nın 33 kilometre doğusunda ve Akdeniz kıyısındadır. Kentin adı İsa’dan sonra 38-72 yılları arasında yaşamış Kommagene Kralı IV.Antiochus’un karısı Iotape’den gelmektedir. Roma İmparatorları Trajanus’tan Valerian’a kadar antik çağda kent kendi adına sikke bastırmıştır. Denize doğru uzanan yüksekçe bir burun, kentin akropolü konumundadır. Sular, bu bölüme bir kale görüntüsü vermektedir. Kentin yapıları büyük ölçüde tahrip olmuştur. Akrapolün karaya bağlandığı vadide Liman Caddesi vardır. Caddenin iki yanında üç basamaktan oluşan krepis bulunduğu ve bunların arasında yer yer heykeller olduğu kaidelerden anlaşılmaktadır. Heykellerin yazıtları, kentin başarılı sporcularından ve hayırsever insanlarından söz etmektedir. Akropolün doğusundaki koyda üç nefli, dikdörtgen planlı bir bazilika vardır. Kentteki tek nefli küçük kilise kalıntısında ise Hagios Georgios Stratelates’in betimlendiği fresko izleri görülmektedir. Kentin ayakta kalabilen en belirgin yapısı hamamdır. Hamama ait kanalizasyon sistemi günümüze kadar korunmuştur. Günümüzde antik kentin ortasından geçen şehirlerarası karayolunun güneyinde 8 metreye 12.5 metre boyutunda bir tapınak kalıntısı vardır. Kentin doğu ve kuzey tepelerindeki nekropolde anıt mezarların yanısıra tonoz örtülü küçük mezar yapıları da yer almaktadır. İotape kentin kenti ören yerine ücretsiz girilir ve yaklaşık iki saatte gezilebilir. Antik liman kalıntılarının bulunduğu küçük koy, denize girmek için ideal bir kumsala sahiptir.

SELINUS
Alanya’nın 45 kilometre doğusunda küçük bir yarımadanın yamacında kurulu antik çağ kentidir. Kentin tarihi İsa’dan önce 6. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Roma İmparatoru Trajanus, Doğu Akdeniz’de Part seferinden dönerken hastalanarak geldiği bu kentte İsa’dan sonra 9 Ağustos 117’de ölmüş ve külleri Roma’ya gönderilmiştir. Kent bir dönem Trajanapolis adını almıştır. Yarımadanın surlarla çevrili tepesinde kentin akrapolü vardır. Bir sarnıcın bulunduğu zirve Akdeniz’e egemen bir manzaraya sahiptir. Kentin agorası deniz kenarındadır. Agora yıkılmışsa da granit sütunları görülebilir. Yamaçtaki surların içinde apsisli bir kilise kalıntısı bulunur. Kilise Aziz Thekla’ya adanmıştır. Kentin bir başka anıtsal yapısı da 13. yüzyıl Selçuklu döneminde kırmızı zikzak motiflerle süslenmiş bir av köşküdür. Bu yapının da antik çağdan kaldığı ve İmparator Trajanus’un anısına yapılmış bir mezar olduğu sanılmaktadır. Akdeniz’e akan Selinus çayı çevresinde su kemeri kalıntılarına rastlanır. Kentin iki hamamından biri kayalık yamacın denize indiği kesimdedir. Tiyatro yıkılmıştır. Kentin nekropolündeki mezarlar birer anıtsal yapı olarak Kilikya bölgesinin ölü gömme geleneklerini en güzel biçimde ortaya koymaktadır. Antik kentteki arkeolojik çalışmalar henüz yüzey araştırmalarıyla sınırlıdır. Girişin ücretsiz olduğu tepeye yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüşle çıkılabilir. Düzgün patika yoldan tepeye çıkacakların yanlarına su almaları önerilir.

NEPHELIS
Alanya’nın 55 kilometre doğusunda, Muz Köyü sınırları içinde denize doğru uzanan yüksek bir tepenin üzerindedir. Tepenin en yüksek noktasında antik kentin akropolü ve Orta çağdan kalma kale surları vardır. Roma döneminden kalma tapınak alınlık seviyesine kadar korunmuş halde günümüze gelmiştir. Nephelis, odeonu, su sistemi, kireçtaşı ocağı ve nekropol alanı ile tipik bir Dağlık Kilikya kentidir. Ören yerine giriş ücretsizdir.

ADANDA-LAMUS
Alanya’nın 55 kilometre doğusunda Adanda Köyü’nün 2 kilometre kadar kuzeyindedir. Kent, yüksek ve sarp bir dağın zirvesini oluşturan iki tepenin üzerine kuruludur. Batıdaki tepenin İsa’dan sonra 3. Yüzyıl ortalarında Gallienus döneminde surlarla çevrildiği kentin giriş kapısındaki yazıttan anlaşılmaktadır. Kent kapısı büyük bir kule ile korumaya alınmıştır. Surun iç kısmında ikinci bir sur kalıntısı vardır; bu da kentte iç kalenin varlığını göstermektedir. İki tepe arasındaki düz alanda kentin agora, çeşme, tapınak gibi yapı kalıntılarına rastlanmaktadır. Kentin iki tapınağından biri Roma İmparatorlarından Vespasianus öteki Titus adına yapılmıştır. Doğudaki tepede ise kayaya oyulmuş odalar ve büyük tip lahitlerden oluşan mezar yapıları ile nekropol alanı vardır. Ören yerine giriş ücretsizdir.

ANTIOCHEIA AD CRAGUM
Alanya’nın 60 kilometre doğusundadır. Antik çağda Dağlık Kilikya olarak bilinen bölgede ve Akdeniz kıyısındadır. Kent adını, İsa’dan sonra 1. yüzyılda yaşamış Kommagene Kralı IV. Antiochus’dan almaktadır. Kentin kalıntıları üç yükselti üzerinde bulunur. Birinci bölümde sütunlu cadde, agora, hamam, zafer takı ve kilise kalıntıları görülebilir. İkinci bölüm, Kilikya bölgesine özgü mezar yapılarının bulunduğu nekropol alanıdır. Üçüncü bölüm ise denize uzanan sarp kayalar üzerindeki Orta çağ kale kalıntılarından oluşur. Kentin kuzeyinde mimari elemanları görülebilen bir tapınak kalıntısı vardır. Kent merkezinde Triconchos adı verilen üç duvarı apsis şeklinde ve dini işlevi olduğu sanılan bir yapı yer alır. Ören yerine giriş ücretsizdir. Antik kent kalıntıları yaklaşık iki saatte gezilebilir.

Müzeler

Alanya’da dört müze vardır. Bunlar Arkeoloji Müzesi, Etnografya Müzesi, İçkale Müzesi ve Atatürk Evi Müzesi’dir. Tüm müzeler, Alanya Müze Müdürlüğü’ne bağlıdır ve ücretle gezilir. Öğle tatili dışında müzeler haftanın her günü ziyarete açıktır. Alanya’nın en değerli eseri Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen Herakles heykelidir. Limandaki Kızılkule, Etnografya Müzesi olarak düzenlenmiştir. Alaaddin Keykubat’ın 13. yüzyılda kenti yeniden kurarken kalenin zirvesinde sarayını yaptırdığı İçkale müze olarak ziyaret edilmektedir.

Alanya Müze Müdürlüğü:
Hilmibağcı Caddesi, Damlataş.
Telefon: 513 12 28

ARKEOLOJİ MÜZESİ
Alanya Arkeoloji Müzesi, Ankara’daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nden getirilen Tunç Çağı, Urartu, Frig ve Lidya dönemine ait eserlerle 1967 yılında açılmıştır. Sonraki yıllarda, bölgedeki kazı çalışmalarından çıkan eserlerle müze genişlemiş ve zenginleşmiştir. Müzenin arkeoloji ve etnografya bölümleri vardır. Arkeoloji bölümünde Alanya çevresinde bulunarak sergilenen en eski tarihli eser, İsa’dan önce 625 yılına ait Fenike dilinde bir taş yazıttır. Müzenin en önemli eseri ise mitolojide dramatik bir öyküsü olan Herakles’in heykelidir. İsa’dan sonra 2. yüzyıla tarihlenen bronz döküm Herakles heykeli ayrı bir salonda sergilenmektedir. Alanya Arkeoloji Müzesi’nde Arkaik, Klasik, Hellenistik, Roma, Bizans dönemine ait bronz, mermer, pişmiş toprak, cam ve mozaik buluntularla zengin bir kül kutuları ve sikke koleksiyonu vardır. Yanı sıra Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait Türk-İslam eserleri bulunmaktadır. Etnografya bölümünde Alanya çevresinden derlenen ve bölgenin folklorik özelliklerini yansıtan, yörük kilimleri, alaçuvallar, heybeler, giysiler, işleme örnekleri, silahlar, günlük kullanım kapları, takılar, el yazmaları ve yazı takımları gibi objeler ile eski bir Alanya evine ait günlük oda sergilenmektedir. Ayrıca, müze bahçesinde de Roma, Bizans ve İslami dönemlere ait taş eserler vardır. Haftanın her günü açık olan müzeye giriş ücretlidir.

HERAKLES
Mitolojide tanrıların tanrısı Zeus’un sayısız çapkınlıklarından birinde ölümlü Alkmene’den dünyaya gelen Herakles, insanın doğaya karşı yenilmez saldırma ve dayanma gücünü simgeler. Zeus’un kıskanç karısı Hera, bütün kin ve nefreti ile doğumundan ölümüne dek Herakles’in peşini bırakmaz. Herakles, yarıtanrı fakat aynı zamanda ölümlü bir insandır ve üstelik köledir. Tanrı vergisi bir güce sahip olmasına rağmen kuvvetini kullanmaktan zevk almaz, kahraman olmayı kendi seçmemiştir. Karıştığı olaylarda gücünü dizginleyemediği için istemeyerek suç işler ve zaman zaman çıldıracak gibi olur. Kendisine yöneltilen suçların kefareti olarak oniki işi başarması istenir. Oniki yıl sürecek hizmetlerini başarırsa ölümsüzlüğe kavuşacaktır. Yalnız kollarının gücünü kullanarak ve silah olarak elinden hiç ayırmadığı topuzu ile her bir ayrı bir efsane konusu olan maceradan maceraya koşar. Yontularına da yansıtılan elindeki post, Nemea aslanını kollarının arasına alıp boğduktan sonra edindiği zırhtır. Yaptığı işler hep insanlığın yararına olan Herakles tüm zorlukların üstesinden gelerek ülkesine döner fakat kötü kaderi peşini bırakmaz. Ölümcül bir iksire bulanmış gömleği giyince korkunç acılarla yanmaya başlar. Acılardan kurtulmak için oğluna buyruk verir ve bir odun yığını hazırlatır, yanarak ölür. Zeus, bu trajik sona müdahale eder Herakles’i kaçırıp götürür; bir daha insanların arasına dönmeyen Herakles Hebe ile evlenir ve ölümsüzlüğe kavuşur. Herakles’in mitolojideki bir adı da Herkül’dür.

HERAKLES HEYKELİ
Alanya Müzesi’nde sergilenen bronz Herakles heykeli 1967 yılında Alanya’nın Çamlıca köyü sınırları içindeki dağlık bölge Asartepe’de bulundu. Uzmanlar tarafından İsa’dan sonra II. yüzyıla tarihlenen 51.5 santimetre boyundaki heykelin yapıldığı er bilinmiyor. Heykelin antik çağda, Akdeniz’deki korsanların önemli merkezlerinden sayılan Korakesion’a yani bugünkü Alanya’ya bir ganimet olarak getirildiği sanılıyor. Dünya heykel sanatı tarihinde, ayakta duran figürler arasında bronz Herakles heykelinin çok farklı ve özel bir yeri bulunuyor. Çünkü heykel, antik çağda Herakles adına yapılmış heykellerde görülmeyen bir yapısal duruş formu sergiliyor; bronza yansıtılan kas ve iskelet yapısı emsalsiz sayılıyor; sanatçının anatomi bilgisi izleyende hayranlık yaratıyor. Heykelin sol kulağında daha belirgin görülen, güreş sporu yapanlardaki kıkırdak deformasyonu, Herakles’in sporcu kimliğini olduğu kadar sanatçının ayrıntılardaki özenini de gösteriyor. Heykelde, Herakles’in sağ elinde ünlü topuzu, sol elinde öldürdüğü aslanın postu ve başında defne yapraklarından bir çelenk bulunuyor. Boş olan göz çukurlarının zamanında değerli taşlarla bezeli olduğu sanılıyor. Vücut ağırlığını sağ bacakta taşıyan heykelin yüzündeki ifadeden, zafer sonrasının mutlu yorgunluğu seziliyor.

ETNOGRAFYA MÜZESİ
Limanda 13. yüzyıldan kalma bir Selçuklu eseri olan Kızılkule aynı zamanda Etnografya Müzesi’dir. Beş katlı kulenin giriş ve birinci katı müze olarak düzenlenmiştir. Müzede Alanya yöresine özgü halı, kilim, giysi, mutfak gereçleri, silahlar, tartı aletleri, aydınlatma aletleri, dokuma tezgahları ile Toroslar’daki yörük Türkmen kültürünü yansıtan çadır gibi etnografya eserleri sergilenmektedir. Tarihi yapıda zaman zaman resim sergisi, klasik müzik konseri gibi kültür ve sanat etkinlikleri de yapılmaktadır. Kulenin en üst katından kentin doğu yakasının panoramik manzarası ile tarihi yarımadanın yerleşim dokusu seyredilmektedir. Ayrıca kuleden surlara geçiş yapılabilmekte ve tarihi dokunun içinde yürünebilmektedir. Kızılkule’ye giriş ücretlidir.

İÇKALE MÜZESİ
Akdeniz’e uzanan yarımadanın zirvesinde ve tarihi kalenin içindedir. Uzun yıllardır sürdürülen kazı çalışmaları ile Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın görkemli sarayının varlığı belirlenmiştir. Kazı çalışmaları devam etmektedir. İçkale’deki saray kalıntısının hemen karşısında Bizans dönemine ait küçük bir kilise bulunur. Aya Yorgi ya da Hagios Georgios kilesinin 6. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Yonca planlı kilise, İçkale’de Selçuklu dönemine ait olmayan tek yapıdır ve Selçuklu’nun farklı dinlere gösterdiği hoşgörünün bir kanıtı olarak günümüze kadar gelmiştir. Kilisenin iç duvarlarında seyrek de olsa fresk izlerine rastlanmaktadır. İçkale’de Seyirlik denen kısımdan, yukarıda Toroslar ve aşağıda Alanya’nın batı kıyısı seyredilir. İçkale’nde bir uçurumun üstündeki sarnıç, Adam Atacağı olarak anılır. Efsaneye göre, ölüm cezasına çarptırılanların buradan denize üç taş atmasına izin verilir, taş yamaca takılmadan denize ulaşırsa cezası affedilir, aksi halde suçlu bir çuvala konularak uçurumdan aşağıya atılırmış. 15 metre derinlikteki sarnıcın da zindan olduğu söylenir. İçkale’deki mekanlardan birinde düzenlenen salonda resim sergileri açılmaktadır. İçkale’ye giriş ücretlidir.

ATATÜRK EVİ MÜZESİ
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün 18 Şubat 1935’te Alanya’ya yaptığı ziyaret sırasında bir süre kaldığı evdir. Ev, sahibi Tevfik Azakoğlu tarafından Kültür Bakanlığı’na bağışlanarak 1987 yılında müze haline getirilmiştir. 19. yüzyıl Türk mimarisinin özelliklerini yansıtan bahçe içinde üç katlı binanın giriş katında Atatürk’ün kişisel eşyaları, fotoğraflar, Atatürk’ün Alanyalılara gönderdiği telgraf ve diğer tarihi belgeler sergilenmektedir. Üst katın odaları ise geleneksel bir Alanya evinin etnografik eşyalarıyla donatılmıştır. Kent amerkezindeki Atatürk Evi Müzesi’ne giriş ücretlidir.

Tur ve Acenta Numaraları

2000 Tours
512 56 79
Aquasun
522 58 22
Asistan
511 77 21
Aura
522 50 45
Bastıyalı
512 69 45
Ba - Tur
514 37 55
Bentour
324 11 21
Beril Turizm
316 05 21
Bronche
310 33 00
Catt Tour
323 11 11
Cİtrus
312 61 61
Corendon
511 72 50
De Ha
522 61 57
Diana Tur
513 05 80
Exotic
513 62 39
Granit
522 15 10

Gece Hayatı

Alanyada güneşin batışı yeni bir yaşamın müjdesini veriyor ve gece yaşamı güneş yeniden doğuncaya kadar sürüyor... Barlar, diskotekler kendini genç hisseden herkesi ağırlıyor... Dans, müzik ve eğlencede sınır yok... Batı müziği, Türk müziği... Canlı müzik, disk jokeylerin seçtiği müzik... Yerli ve yabancı içkiler bardaklardan taşıyor... İskelede, çarşı içinde barların kapılarından en hızlısından en romantiğine kadar adım başı farklı bir müziğin sesi geliyor... Gökyüzündeki yıldızlar bile dans ediyor... Ortaçağ kalesinin görkemli surlarını aydınlatan sarı ışık, insanı alıp başka bir zaman boyutuna götürüyor... Alanya geceleri, insanların hayal gücü zorluyor... Ortam, Avrupanın herhangi bir kentinden farksız... Kimse kimse ile ilgilenmiyor... Herkes kendi hayatını yaşıyor... İsterse tek başına... Üstü açık otobüsler kent dışındaki diskoteklere ücretsiz servis yapıyor... Renkli ışıklarla donanmış tekneler denizde tur, teknedekiler göbek atıyor; kadehler yakamozların eşliğinde kalkıyor... Öte yandan geceyi çabuk bitirmek isteyenler sinemadan çıkmış, yatağa koşuyor... Çünkü ertesi sabah başka eğlenceler başlayacak ve biraz dinlenmek gerek.

Ulaşım

Ülkelerarası Ulaşım
Antalya uluslararası havaalanına 125 km mesafede bulunan Alanya’ya kara, deniz ve hava yolu ile ulaşmak mümkündür.

Havayolları
Arı Turizm 0.242.513 11 94
Haybil Turizm 0.242.513 90 55
Pamfilya Turizm 0.242.513 24 66
South Tour 0.242.512 79 50
Sunexpress 0.242.310 27 27


Şehirlerarası Ulaşım
En yaygın seyahat aracı olan şehirlerarası otobüs seyahatleri için biletler otogardan ya da şehir merkezinde bulunan ofislerden temin edilebilir.

Bazı otobüs şirketlerinin telefonları
Otogar Müdürlüğü 0.242.5132650
Varan Turizm 0.242.5112695
Ulusoy Turizm 0.242.5139070
Kamil Koç 0.242.5135901
Kontur 0.242.5131319
Metro Turizm 0.242.5131764
Güney Akdeniz Turizm 0.242.5134005


Şehiriçi Ulaşım
Belediye halk otobüsleri ve taksi ile şehir içi ulaşım mümkündür. Otobüs duraklarından binip inebilirsiniz. Tüm taksiler sarı boyalı ve taksi işaretlidir. Şehir merkezinde hemen her caddede taksi durakları mevcuttur. Taksi çağırmak için oteliniz resepsiyonundan yardım alabilirsiniz. Taksiler tarifelidir. Tarife belirli bir fiks fiyatla başlar ve her 200 m.de tarifeye göre artar. Dolmuş durağından Alanya beldelerine dolmuş seferleri mevcuttur.

Plajlar

Alanya plajları geniş kumsallardan oluşur ve Mavi Bayraklıdır. Mavi Bayrak, yüzme amacıyla kullanılan deniz sularının temizliğini, plaj standartlarını belirleyen ve bunları denetleyen uluslararası bir uygulamadır. Aranan niteliklere uyan plajlara 1 yıl geçerli olmak üzere Mavi Bayrak verilir. Her 15 günde bir suyun mikrobiyolojik ve fizikokimyasal analizleri yapılır. Alanya’da deniz suyunun rengi kıyıda maviden turkuvaza dönüşür. Durgun havalarda dipteki balıkları, çıplak gözle görmek olasıdır. Küçük balıkların, ayak altında dolaşması olağandır. Alanya kent merkezinin tarihi yarımadaya göre batı ve doğu kıyısı plajdır. Batıda Damlataş ve Kleopatra, doğuda Keykubat ve Portakal plajları vardır.

Kent dışında ise Ulaş, Konaklı, Fuğla, İncekum, Mahmutlar gibi plajları bulunur. Alanya kumsalları kilometrelerce uzayıp gider. Kumsalların yanı sıra karayolu kenarında ağaçlarla kaplı bir yamacın altında veya antik kalıntılar arasındaki doğal plajlar ise doğa ya da tarihle baş başa kalmayı yeğleyen konuklarını ağırlar.

Alanya kent merkezindeki plajlarda uluslararası kuralların yanı sıra yerel yönetimlerin öngördüğü kurallar uygulanır. Buna göre, plajlara giriş ve duş ücretsizdir. Güneşlenme tahtaları ve plaj şemsiyeleri ise ücrete tabidir; bu hizmetleri almak zorunlu değildir. Plajlarda yiyecek ve içecek servisi yapan büfelerde fiyat farklılığı yoktur.

Plajlarda kıyıdan belli bir mesafeye tekneler ve su sporları yapılan deniz taşıtları giremez; yüzme alanları bariyerlerle belirlenmiştir. Plajların güvenliği, kıyıdan güvenlik güçleri denizden ise deniz zabıtası tarafından denetlenir.

DAMLATAŞ PLAJI
Tarihi yarımadanın batısında, Damlataş Mağarası’nın önündeki kıyıdadır. Mavi Bayraklıdır. Deniz ve plaj kumdur. Kumsal sırtını yarımadanın eteklerine dayamıştır. Plajın yarımadaya doğru uzanan ve iri taşlardan oluşan küçük koyu Kleopatra adıyla anılır. Efsaneye göre Mısır Kraliçesi Kleopatra Akdeniz’de çıktığı bir sefer sırasında Alanya’ya uğramış ve bu koyda denize girmiştir. Kleopatra Koyu’nun özelliği suyunun berraklığıdır. Uzun bir yüzme parkuru arayanlar kıyı boyunca yarımadanın altındaki Fosforlu Mağara’ya gidilebilir. Deniz gözlüğü ile yüzüldüğünde balıkları ve deniz dibinin doğal güzelliklerini seyretmek söz konusudur. Plaja giriş ücretsiz, hizmetler ücretlidir.

KLEOPATRA PLAJI
Damlataş Plajı’nın devamı olarak yaklaşık 2 kilometre uzunluğundadır. Mavi Bayraklıdır. Deniz ve plaj kumdur. Geniş bir kumsalı vardır. Denizin derinliği kıyıdan üç-dört adım sonra insan boyuna ulaşır. Alanya’nın en gözde plajıdır; yaz aylarında on binlerce kişiyi ağırlar. Plajın gerisindeki kimi bölgelerde spor alanları, parklar, oteller ve kafeteryalar vardır. Kıyı boyunca tekneden paraşüt, jet ski, deniz bisikleti gibi su sporları işletmeleri vardır; eğlence amaçlı su sporları yüzme alanının dışında yapılır. Giriş ücretsiz; şezlong, plaj şemsiyesi gibi hizmetler ise ücretlidir. Yaklaşık 50 metrede bir büfeler bulunur; büfelerden ayaküstü yemek ve içecek servisi yapılır... Güneşin batışı, plajda muhteşem bir manzara yaratır.

KEYKUBAT PLAJI
Yarımadanın doğusunda, belediye binasının önünden başlayarak yaklaşık 3 kilometre uzunluğundadır. Mavi Bayraklıdır. Deniz ve plaj kumdur, bazı kesimlerinde kum kayası vardır. Kıyı boyunca uzanan parkların ve turistik tesislerin yeşil alanlarından dolayı Bengonvil Plajı adıyla da bilinir. Kleopatra Plajı gibi Alanya’nın en gözde plajdır. Kıyıda her türlü su sporlarının yapılabildiği işletmeler vardır. Giriş ücretsiz; plaj hizmetleri ise ücretlidir. Şezlong, plaj şemsiyesi gibi hizmetler yaklaşık 50 metrede bir kurulu bulunan büfelerden alınabilir. Turistik tesislerin restoran ve kafeteryaları da dışarıdan gelen konuklara açıktır. Bazı otellerin iskelelerinden tekne gezisine çıkılabilir.

PORTAKAL(OBA) PLAJI
Kent merkezinin doğu kıyısında yaklaşık 1 kilometre uzunluğundadır. Mavi Bayraklıdır. Keykubat Plajı’nın devamı olarak Oba Çayı’nın denize döküldüğü yerden başlar, Dim Çayı’nın denize döküldüğü yerde biter. Arkada Toroslar’ın görkemli yamaçları yükselir. Zaman zaman 100 metreyi bulan geniş kumsalları vardır. Denizi kum ve bazı yerlerde kum kayasıdır. Giriş ücretsizdir. Büfelerin plaj hizmetlerinden ve turistik otellerin plaj kafeteryalarından yararlanmak olasıdır. Çeşitli su sporları yapılır. Turistik tesislerde rüzgar sörfü için eğitmenler vardır. Çayların denize döküldüğü kesimlerde serin tatlı suya girilir.

ULAŞ KARAYOLLARI PLAJI
Alanya’nın beş kilometre batısında ve karayolu kenarındadır. Kayalık bir burun üzerinde piknik yeri olarak düzenlenmiştir; merdivenle inilen kıyıdaki koy plajdır.

Deniz ve plaj kumdur. Plajın arkasındaki yamaç, kesme taştan istinat duvarı ile örülerek eski bir kale görüntüsü verilmiştir. Plaj, günübirlik geziye çıkan teknelerin de uğrak yeridir. Kayalık yamaçtaki piknik alanı ziyaretçilerin kullanımı için doğal masa, oturma yerleri ve yemek pişirmek için ocaklarla donatılmıştır.

Çevre maki türü bitkiler, çiçekler ve ağaçlarla süslüdür. Ulaşım kent merkezinden yapılan düzenli otobüs seferleri ile sağlanır. Piknik alanı ve plaja giriş ücretlidir. Özel taşıtı ile gelenler için otopark alanı vardır. Ulaş, yerli ve yabancı turistlerin rağbet ettiği bir dinlence alanıdır.

İNCEKUM PLAJI
Alanya’nın 25 kilometre batısındadır. Karayolu kenarında otopark alanı vardır. Deniz ve plaj kumsaldır. Altın sarısı rengindeki kum olağanüstü incelikte ve vücuda yapışmayan türdendir. Bu nedenle bölgeye İncekum denmiştir. Plaj yaklaşık 1 kilometre uzunluğunda ve geniş bir koyun içindedir. Denizin derinliği on adım sonra diz boyuna ancak varır. Özellikle yüzmeyi yeni öğrenen çocuklar için ideal bir plajdır. Plaja giriş ücretsizdir. Plajdaki büfelerden şezlong ve şemsiye alınabileceği gibi günübirlik gelenler kendi malzemelerini de kullanabilir. Kıyada birkaç turistik otel ve karayolu kenarında kır lokantaları vardır.

İNCEKUM ORMAN KAMPI
Alanya’ya 25 kilometre uzakta İncekum plajının doğu ucundaki burundadır. Çam ormanı içindeki kampın bir kısmında Orman Bakanlığı’na ait tesisler bir kısmında da çadır kurma alanı ve günübirlik gelenler için piknik alanı vardır. Plaj kısmı küçük bir koydan oluşur; çam ağaçlarının bittiği yerde kumsal başlar. Kamp alanına ve plaja giriş ücretlidir. Plajda şezlong ve şemsiye vardır. Hem orman içinde piknik yapmak hem de denize girmek isteyenler için vazgeçilmez bir dinlence yeridir.

FUĞLA PLAJI
Alanya’nın 20 kilometre batısında geniş bir koyun içindedir. Günü birlik geziye çıkan teknelerin bir kısmı Fuğla koyunda öğle yemeği ve denize girme molası verir. Deniz ve plaj kumsal, burun kısımlarında kum kayası ve kayalıktır. Turistik otellerin önündeki kumsalda ayrıca balık ve kebaplarıyla ünlü kır lokantaları bulunur. Kıyıda su sporları için işletmeler vardır.

MAHMUTLAR PLAJI
Alanya’nın yaklaşık 20 kilometre doğusundadır. Deniz ve plaj kumsal, yer yer kum kayasıdır. Beş kilometreyi bulan kıyının bir kısmı doğal plajdır. Büfelerin bulunduğu kısımlarda şezlong ve şemsiye hizmeti verilir, turistik otellerin de kıyıda restoran ve kafeteryaları bulunur. Plaja giriş ücretsizdir. Mahmutlar kıyısı Alanya-Gazipaşa karayolu üzerindedir ve gün boyu düzenli ulaşım vardır.

TARİHİ YERLER

ALANYA KALESİ
Surlarının uzunluğu 6.5 kilometreyi bulan Alanya Kalesi, denizden 250 metreye kadar yükselen yarımada üzerindedir... Kandeleri adıyla da bilinen Alanya yarımadasındaki yerleşim, Helenistik döneme kadar inmekle birlikte günümüze kalan tarihi dokusu 13. yüzyıl Selçuklu eseridir. Kale, 1221 yılında kenti alıp yeniden inşa ettiren Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından yaptırılmıştır. Kalenin 83 kulesi ve 140 burcu vardır. Ortaçağda surların içine yerleşmiş kentin su gereksinimi sağlamak üzere 400’e yakın sarnıç yapılmıştır. Sarnıçların bir kısmı günümüzde de kullanılmaktadır. Surlar, planlı bir şekilde Ehmedek, İçkale, Adam Atacağı, Cilvarda burnu üstü, Arap Evliyası Burcu ve Esat Burcu’nu inerek Tophane ve Tersane’yi geçip Kızılkule’de son bulacak şekilde inşa edilmiştir. Yarımadanın zirvesinde açık alan müzesi olarak değerlendirilen içkale bulunmaktadır. Sultan Alaaddin Keykubat sarayını burada yaptırmıştır... Kalede yerleşim günümüzde de sürmektedir. Ahşap ve kagir tarihi evlerin önünde tahta tezgahlarda ipek ve pamuklu dokuma yapılmakta, değişik figürlerde su kabakları boyanmakta, küçük bahçelerde otantik yemek servisi verilmektedir. Ayrıca kaleye çıkan yol üzerinde ve limana egemen yamaçlarında restoran ve kafeteryalar vardır. Kale taşıt trafiğine açıktır. Yürüyerek ise yaklaşık 1 saatte çıkılabilir.


KIZILKULE
Limandadır. Kentin sembolü olan sekizgen planlı yapı 13. yüzyıl Selçuklu eseridir. 1226 yılında Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından Sinop Kalesi’ni yapan Halepli yapı ustası Ebu Ali Reha el Kettani’ye yaptırılmıştır. İnşaat sırasında belli bir yükseklikten sonra taş blokları kaldırmak güç olduğu için üst kısmı pişmiş kırmızı tuğlalarla yapılmış ve bu nedenle Kızılkule adını almıştır. Kule duvarlarında antik çağdan kalma mermer bloklar görülmektedir. Sekizgen planlı ve her bir duvarı 12.5 metre genişliğinde olan kulenin yüksekliği 33 metre, çapı 29 metredir. İçinde zemin dahil beş kat vardır. Kulenin üstüne yüksek aralıklı ve 85 basamaklı taş merdivenle çıkılır. Kulenin tepeden aldığı güneş ışığı birinci kata kadar ulaşır. Kulenin ortasında bir sarnıç bulunur. Kule denizden gelecek saldırılara karşı limanı ve tersaneyi korumak amacıyla yapılmış ve yüzyıllar boyunca askeri amaçla kullanılmıştır. 1950’li yıllarda onarılan kule 1979 yılında ziyarete açılarak birinci katı Etnoğrafya Müzesi’ne dönüştürülmüştür.


TERSANE
Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın kenti almasından altı yıl sonra Kızılkule’nin yakınında 1227’de yapımına başlanmış ve bir yılda bitirilmiştir. Kemerli beş gözden oluşan tersanenin denize bakan cephesi 56.5 metre, derinliği 44 metredir. Tersane için seçilen yer, gün ışığından en fazla yararlanılacak şekilde planlanmıştır. Tersanenin giriş kapısındaki yazıt, Sultan Keykubat’ın armasını taşır ve rozetlerle süslüdür. Alanya Tersanesi, Selçukluların Akdeniz’deki ilk tersanesidir. Daha önce Karadeniz’de Sinop Tersanesini yaptıran Alaaddin Keykubat, Alanya Tersanesi ile “iki denizin sultanı” unvanını almıştır. Tersanenin bir yanında mescit öteki yanında muhafız odası bulunur. Gözlerden birinde de zaman içinde körlenmiş bir kuyu vardır. Denizden teknelerle ya da Kızılkule’nin yanındaki surlardan yürüyerek ulaşılan Tersane’ye giriş ücretsizdir.


TOPHANE
Tersane’nin bitişiğinde denizden 10 metre yüksekliğinde bir kayaya tersaneyi korumak amacıyla yapılan Tophane vardır. 1227 yılında kesme taştan inşa edilen üç katlı ve dikdörtgen planlı yapıda aynı zamanda savaş gemileri için top döküldüğü bilinmektedir. Tersane ve Tophane’nin Kültür Bakanlığı ve Alanya Belediyesi tarafından bir Denizcilik Müzesi’ne dönüştürülmesi için çalışmalar sürmektedir.


EHMEDEK
Kale’nin kuzey yamacında Bizans döneminden kalan küçük kalenin yerine Selçuklu döneminde “orta kale” olarak yeniden inşa edilmiştir. Giriş kapısındaki kitabeden 1227 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır. Adını, Selçuklu döneminin inşaat ustası “Ehmedek”ten aldığı sanılmaktadır. Üçer kuleli iki bölümünden oluşan orta kale, kara saldırılarına karşı stratejik bir yerde ve aynı zamanda sultanın sarayının bulunduğu iç kaleyi de koruyacak konumdadır. Kulelerin günümüze kadar gelen duvarları Bizans döneminde kayalardan yontularak yapılmıştır. Orta kalenin içindeki üç sarnıç günümüzde de kullanılmaktadır. Kale duvarlarında Selçuklu döneminden kalma gemi resimleri vardır.


SÜLEYMANİYE CAMİSİ
Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad tarafından kentin yeniden düzenlenmesi sırasında 1231 yılında kalenin zirve kısmında, İçkale’nin hemen dışında yaptırılmıştır. Ancak sonraki yıllarda cami yıkılmış ve 16. yüzyılda Osmanlı döneminde Kanuni Sultan Süleyman tarafından tekrar yaptırılmıştır. Tek minareli cami, Alaaddin, Kale ya da Süleymaniye adıyla anılır. Yapı moloz taştan ve kare planlıdır. Sekizgen kasnak üzerine, kiremitli bir kubbesi vardır. Kubbenin askılık görevi üstlenen kısmına akustiği sağlamak için 15 küçük küp yerleştirilmiştir. İbadet sırasında bu özellik ortaya çıkmaktadır. Son cemaat yeri, dört ayak üzerine kiremitli üç kubbe ile örtülüdür. Kapı ve pencere kapakları Osmanlı döneminin ahşap oyma işçiliğinin güzel bir örneğidir.


BEDESTEN
Kale içinde, Süleymaniye Camisi yakınındadır. 14. ya da 15. yüzyılda Karamanoğulları döneminde çarşı veya han olarak yapıldığı sanılmaktadır. Kesme taştan dikdörtgen planlı bir yapıdır... 26 odası vardır ve 13 metre genişliğinde 35 metre uzunluğunda bir avluya sahiptir. Tarihi bina günümüzde otel, restoran ve kafeterya olarak kullanılmaktadır... Avluya açılan orta çağ dükkanları, otel odası olarak düzenlenmiştir. Bahçe kısmında, merdivenle inilen büyük bir sarnıç vardır. Bahçenin manzarası, bir yanıyla yukarıdaki kale surlarına, aşağıdaki Akdeniz’e ve kumsala bir yanıyla da Toros dağlarına hakimdir. Bedesten, işletmecisinden izin alınarak gezilebilir.


DARPHANE
Yarımadanın ucunda, uzunluğu 400 metreyi bulan sarp kayalıklardan oluşan Cilvarda burnu üzerindeki yapılardır. Halk arasında “darphane” olarak anılmasına karşın kesme taştan inşa edilmiş binalarda para basılması söz konusu değildir. 11. yüzyıldan kalma taş yapılardan biri küçük bir kilisedir, diğerlerinin ise manastır olarak kullanılma olasılığı yüksektir. Küçük kilisenin kubbesi ayakta durmaktadır. Kayaların üstünde bir de sarnıç vardır. Cilvarda burnundaki yapılar topluluğuna İç Kale’den kayalara oyulmuş basamaklarla bir yol bulunmasına karşın yol günümüzde kullanılamaz durumdadır. Denizden çıkış ise zor ve tehlikelidir. Gerek İç Kale’den seyredildiğinde gerekse denizden teknelerle burnu dönerken, etkileyici bir görüntüsü vardır.


AKBEŞE SULTAN MESCİDİ
Kale içinde, Bedesten’in batısında, Süleymaniye Camisi’nin 100 metre kadar ilerisindedir. Alaaddin Keykubat’ın Alanya Kalesi’ndeki ilk kumandanı Akşebe Sultan tarafından 1230 yılında yaptırılmıştır. Dışı kesme taş, içi ve kubbesi tuğla örülüdür. Kare planlı ve iki odadan oluşur. Odalardan biri mescit, diğeri Akşebe Sultan’ın mezarının bulunduğu türbedir. Türbede, üç mezar daha vardır. Eski kalıntılardan mescidin apsisinin çinili olduğu anlaşılmaktadır. Kitabesinde “Tanrı yerin ve göklerin gaiblerini bilir. Allah’ın mescitlerini ancak O’na ve ahiret gününe inananlar imar ederler. 1230 yılında yüce sultan Alaaddin’in günlerinde Tanrı’nın rahmetine muhtaç zayıf kulu Akbeşe yaptırdı” yazmaktadır. Mescidin birkaç metre uzağında moloz taştan kaide üzerinde tuğla gövdeli silindirik bir minaresi bulunur. Şerefe kısmında biten minarenin ilginç bir görüntüsü vardır.


ANDIZLI CAMİ
Tophane Mahallesi’ndedir. Adını hemen yanındaki andız ağacından alan cami 1277 yılında Emir Bedrüddin tarafından yaptırılmıştır. Emir Bedrüddin Camisi de denir. Selçuklu döneminin özgün mimari özelliklerini taşır. Kesme taştandır, yüksek olmayan bir minaresi vardır. Minberi, Selçuklu tahta oymacılık sanatının en güzel örneklerinden birini yansıtır. Camiye, Kızılkule’nin yanından aşağı kapı yoluyla gidilir.


SİTTİ ZEYNEP TÜRBESİ
Kale’ye çıkan yol üzerinde, büyük bir kayanın üzerindedir. Selçuklu ya da Osmanlı döneminden kaldığı tahmin edilmektedir. Yapı, kare planlı ve kubbeli iki odadan ibarettir. Odalardan birinde uzunca bir sanduka vardır; diğer oda boştur. Evliya Çelebi, binanın Bektaşi tekkesi olduğunu yazar. Sitti Zeynep hakkında kesin bir bilgi yoktur. Kanuni Sultan Süleyman dönemi Osmanlı vakıf defterlerinde türbeye ait vakfın adı “Sitti Zeynep bin’t Zeynülabidin” olarak geçmektedir. Türbede mezarı bulunan kişinin bir eren olduğu sanılmaktadır. Türbenin bulunduğu kayanın içine antik çağda ikişer metre uzunluğunda üç lahit oyulmuştur. Antik mezarlar, bir dönem su deposu olarak kullanılmıştır.


HIDRELLEZ KİLİSESİ
Alanya merkezine 10 kilometre uzakta Hacı Mehmetli Köyü sınırları içinde Hıdır İlyas mevkiindedir. Akdeniz’e gören bir yamaç üzerine 19. yüzyıl başında kurulduğu sanılan kilise, günümüzde de Hıristiyan ve Müslüman ziyaretçiler tarafından ibadet amacıyla kullanılmaktadır. Çatısı kagir, duvarları taş ve küçük bir apsisi olan kilise dikdörtgen planlıdır. Kilisenin içinde ahşap süslemeli bir ara kat vardır. Duvarlardaki freskolar bozulmuştur. Kilisenin 1873 yılında onarım gördüğü kitabesinden anlaşılmaktadır. Alanya Müzesi’nde sergilenen kitabe, Grek abecesi ile Türkçe (Karamanlıca) yazılmıştır. Kilise, Alanya’da yaşayan ve Türkçe konuşan Ortodoksların 1924 yılındaki mübadelede Yunanistan’a gitmeleriyle kapanmıştır. Yanında su kaynağı bulunan Hıdrellez Kilisesi’nin bir adı da Agios Georgios Kilisesi’dir. Kilisenin benzerlerine Antalya Kaleiçi’nde de rastlanmaktadır. Ören yerine giriş ücretsizdir.


ŞARAPSA HANI
Alanya’nın 13 kilometre batısında şehirlerarası karayolu üzerinde 13. yüzyıldan kalma bir yapıdır. 1236-1246 yılları arasında Selçuklu Sultanı olan Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından tarihi ipek yolu üzerinde kervansaray olarak yaptırılmıştır. Bir dönüme yakın araziye inşa edilen yapının duvarları iri kesme taşlarla örülüdür. Orta çağın önemli konaklama merkezlerinden bir olan kervansaray günümüzde eğlence merkezi olarak kullanılmaktadır.


ALARA KALESİ
Alara Kalesi, Alanya’nın 37 kilometre batısında, denizden 9 kilometre içeride Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından 1232 yılında yaptırılmıştır. İpekyolu üzerindeki kalenin işlevi, Alara Çayı kenarındaki handa mola veren kervanların güvenliğini sağlamaktır. Kale 200 metreden 500 metreye kadar çıkan sarp bir tepe üzerinde kurulmuştur. Görkemli bir görüntüsü vardır. Dış ve iç kale olarak iki kısımdır. 120 basamaklı karanlık bir dehlizden kalenin içine girilir. Ören yeri olarak düzenlenerek ziyarete açılmadığı için yaban otları ve yıkıntılara dikkat etmek gerekir. Kalenin içinde kayalar oyularak tüneller yapılmıştır. Kalıntılar arasında küçük bir saray, kale görevlilerinin odaları, cami ve hamam vardır. Surları ve patikaları izleyerek Alara Kalesi’nin zirvesine çıkmak isteyenlerin en az bir saatlik tırmanışı göze almaları ve buna göre donanımlı olmaları gerekir. Zirvedeki manzara ise yorgunluğa değecektir.


ALARAHAN
Alara Kalesi’ne 800 metre uzakta bir düzlükte ve Alara Çayı kıyısındadır. Tümüyle kesme iri taşlarla 2 bin metrekare üzerine kervansaray olarak inşa edilmiştir. 1231 yılında yapılan han birkaç yıl önce onarılmış ve bugün restoran ve alışveriş merkezi olarak kullanılmaktadır. Kervansarayın nöbetçi kulübesi günümüzde de özelliğini korumaktadır. Kervansarayın ikinci kapısı, yolcuların kalacağı mekanlara açılır. Uzun bir koridorun iki yanında odacıklar bulunur. Kervansarayın içinde çeşme, mescit ve hamam vardır. Yapının onarımı sırasında ortaya çıkan taş ustaların imzaları da dikkat çekicidir. Alaaddin Keykubat, Alanya’daki kitabelerde kendisini “Kara ve iki denizin sultanı, Arap ve Acem ülkesinin sahibi” olarak nitelerken, Alarahan’daki kitabesinde “Rum, Şam, Ermeni ve Frenk memleketlerinin fatihi” ünvanını da almıştır. Alarahan’a giriş ücretlidir. Handaki restoranın yanı sıra Alara Çayı’nın kenarındaki küçük kır lokantalarında da yemek yenilebilir ve servis yapılıncaya kadar çayda yüzülebilir.


KARGI HAN
Alanya’nın batısında, Kargı çayının kuzeyindedir. Hanın kitabesi olmadığı için yapım yılı hakkında bilgi yoktur. 46 metre eninde, 50 metre boyunda taş yapıdır. Roma, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Akdeniz ile İç Anadolu’yu bağlayan yol üzerinde, Kesikbel mevkiinde kervansaray olarak kullanıldığı sanılmaktadır. Odalarının hepsinin tavanında hava bacaları bulunmaktadır ve odalar orta avlunun etrafında sıralanmıştır. Kapının karşısında taştan oyulmuş sabit hayvan yemlikleri bulunur. Yapı harap durumdadır.

TARİHÇE

Alanya Kuzeyinde Toros Dağları Güneyinde Akdeniz’in bulunduğu küçük bir yarımada üzerinde kurulmuştur. Antik çağda Pamfilya ve Klikya arasındaki çizgide yer aldığı için pazen Pamfilya bazen de Klikya olarak anılmıştır.

Alanya'nın ilk iskanı ile ilgili kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Prof Dr Kılınç KÖKTEN ‘in 1957 yılında Kent merkezine 12 Km uzaklıkta yer alan Kadıini Mağarasında yaptığı araştırmalar, bölge tarihinin Üst Paleolitik (M.Ö.20,000,-17,000,) dönemine kadar uzandığını göstermektedir.

Alanya’nın ilk kez ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu henüz bilinmemektedir. Kentin bilinen en eski adı Korakesium dur. Bizans döneminde ise Kalanoros ismi verilmiştir. 13, YY da Anadolu Selçuklu Hükümdarlarından 1, Allaaddin Keykubat’ın (1200-1237) kaleyi alması ile şehrin ismini Alaiye olarak değiştirmiştir. 1935 yılında Kenti ziyaret eden Atatürk ise Alanya adını vermiştir. (Korekesium’dan İlk kez bahseden M.Ö.4, Yüzyıl antik coğrafyacılarından Scylax’dır Bu dönemde bölge Anadolu’nun önemli bir bölümünü istila eden Perslerin egemenliği altındadır. Daha sonra ünlü antik çağ yazarı Strabon, Piri Reis, Seyyep, İbn-i Batuta ve Evliya çelebi bölgeyi gezen seyyahlar olup eserlerinde kentten bahsetmektedirler.

Bölgenin ilk çağları ve Bizans dönemi hakkında fazla bilgimiz yoktur.M.S.7.yüzyılda arap akınları sırasında kent savunması daha da önem kazanmış,akınlara karşı korunmak amacıyla kale yapımlarına öncelik verilmiştir.Bu nedenle Alanya ve çevresindeki pek çok kale ve kilise M.S.6 ve 7.yüzyıla tarihlenmektedir.

Anadolu Selçuklu hükümdarlarından 1. Alaaddin Keykubad, Alanya kalesinde hüküm süren ve hristiyan sülalelerinden olan Kyr Vart’ ı 1221 yılında yenilgiye uğratarak Kaleyi ele geçirmiştir. Hükümdar kendi adına burada bir saray yaptırmıştır.Selçuklu’lar başkent Konya’nın yanısıra Alanya’yı ikinci bir başkent ve kışlık merkez olarak kullanarak imar faaliyetlerinde bulunmuşlardır.

1243’deki Moğol saldırıları 1277’de Mısır Memlüklerinin Anadolu’ya girmeleri Selçukluları yıpratmış, 1300 yılında Selçuklu Devleti parçalanmış ve bölge Karamanoğulları tarafından beşbin altın karşılığında Memlük Sultanına satılmış daha sonra 1471 yılında Fatih Sultan Mehmet zamanında Osmanlı Devleti sınırları içerisine alınmıştır.

Alanya, Tarsus ile birlikte 1571 yılında Kıbrıs eyaletine bağlanmış,1864 yılında ise,Konya vilayetinin sancağı olmuştur. 1868 yılında Antalya’ya bağlanmış, 1871 yılında bu ilin ilçesi olmuştur